BOĞAZİÇİNDE ESKİ RAMAZANLARBoğaziçi’nde Ramazan Ramazan ayı geldiğinde Boğaz ve Ramazan adetleri adeta bütünleşirdi. Yaz Ramazanlarında yalı sahipleri, Boğaziçi’nde konaklar, Ramazanı burada geçirirlerdi. Yalılara kayıklarla gelen misafirler "terkeş" denilen çubuklar yakıldıktan sonra yalıya çıkarlar; akşam namazının eda edilmesinden sonra iftar yemeğine geçerlerdi. Yalılarda davetlilerden başka fakir halk için de üç-beş sofra hazırlanır, davetsiz gelenler geri çevrilmez, iftara alınırdı. Zengin yemek çeşitleriyle iftar edildikten sonra, tatlılar yenir, şerbetler içilirdi. Sıra yalıdan ayrılmaya geldiğinde misafirlere "diş kirası" adıyla uygun hediye ve bahşişler verilirdi. Hediye olarak genellikle kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar ve gümüş yüzükler verilirdi. Fakir fukaraya ise, diş kirası olarak hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine göre, kadife kese içerisinde gümüş akçe veya altın para verilirdi. Hediye ve diş kiralarını alanlar, "kesenize bereket", "Allah daha çok versin", "ziyade olsun" gibi dualarla konaktan ayrılırlardı. “Diş kirası” denilen bu hediyenin zarif gerekçesi, davetlilerin o gece zahmet edip gelerek hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olmasıdır. Tabii işin aslı, bu vesile ile muhtaçlara yardımda bulunmak, onları sevindirmektir.
Ramazan gecelerinde sahildeki evlerin önleri misafir kayıklarıyla dolar, Küçüksu, Çubuklu gibi mesire yerlerinde gruplar hâlinde iftar edilir, mehtap gecelerinde ilahiler okunur ve teravihler kılınırdı. Ayrıca Sultanlar, Küçüksu Kasrı’nı Ramazan aylarında devlet büyüklerine tahsis ederlerdi. Vezirler ve paşalar burada kendi bütçelerinden ramazana mahsus iftar davetleri düzenlerdi. Dönemin meşhur âlimleri ve hocaları da bu davetlere çağrılarak, ilmi ve dini sohbetler yapılırdı. İskele Meydanları, Çeşmeleri ve Camileri.
Camiler ve onları süsleyen minareler, fetihlerin önemli sembollerindendi. Birçok manastır ve kilisenin bulunduğu eski bir Bizans semti olan Boğaziçi’nin hemen her noktasında irili ufaklı birçok cami, mescit inşa edilmişti.
Boğaziçi`nde ulaşımı kolaylaştırmak için iskeleler yapılırken, halkın toplanması ve ibadet edebilmesi için bir meydan ve meydan camii yapmak geleneği oluşmuştu. Bu geleneğin günümüze ulaşan örnekleri arasında; Beşiktaş, Ortaköy, Bebek, Rumeli Hisarı, Beylerbeyi, Anadolu Hisarı, Vaniköy, Kandilli sayılabilir. Bu meydanlar, ulu çınarlarla süslenirken, suyun en güzel şeklini aldığı zarif meydan çeşmeleri de unutulmamıştı. Tophane Çeşmesi, Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi, Beyhan Sultan Çeşmesi, Boğaziçi kıyılarını süsleyen zarif çeşmelerimizden bir kaçıdır.
Boğaziçi’nin harikalarla dolu güzelliği, Osmanlının zarafeti ve iş bilirliği ile birleşince, seyrine doyum olmayan mükemmel bir medeniyet oluş-muştu. Boğaziçi’nin her koyunda, her köşesinde, görenlere ayrı bir zevk ve lezzet veren bir yerleşim yeri vücut bulmuştu. Göksu Deresi, Aşiyan Tepesi gibi mekânlar, şairlere, bestekârlara ilham kaynağı olmuştu. Osmanlı hâkimiyetine giren beldeler, nasıl bir ümran diyarı haline gelmişse, Boğaziçi de jeopolitik ve siyasi öneminin yanında, Osmanlının ona kazandırdığı ve günümüze kadar ulaşan güzelliği ile yüzyıllarca anılmış ve hala anılmaktadır. Bize düşen şey, ecdadın bize bırak-tığı bu emanetlere, onları bozmadan, tahrip etmeden sahip çıkmak, hatta insanı tefekküre götüren bu güzel eserlere, yenilerini ilave etmektir.
Celalettin Keskin |
1712 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |